3 Eylül 2010 Cuma

Binghamton'a gelisimiz.. (nam-i diger Emine Hanim vaki-asi)

Sevgili Dostlar..

Hayatta bir cok durum hakkindaki ongorulerimizde oldugu gibi; bu gunceyi kullanma bicimim hakkinda dusunduklerimin de tam anlamiyla gercege donusememis olmasini gormek sasirtici olmasa gerek. Yola cikmadan once bu gunceyi tutmaya 'buyuk bir ciddiyetle' basladigimi not dusmus, kafamda da en azindan haftada bir kez yeni bir degerlendirmeyi yazmayi uygun gormustum. Ancak Amerika'ya ilk geldigimiz donemdeki sikisiklik boyle bir cabaya musade etmedi. Arada dusunup de yazamadigim metinleri, kisa araliklarla yazip yukleyerek araligi kapatmayi dusunuyorum.

Gunce ile ilgili bir diger nokta ise daha fazla insana hitap edecek sekilde, genel olarak dusunsel degerlendirmelerimi iceren metinleri yazmayi dusunmemdi. Ancak kisisel olarak neler yasayip gordugumuze dair de bir cok arkadas ve tanisin merak ve sorulari ile karsilasiyoruz. Bu surecte, sanal sohbet ortaminda tek tek hikayeleri bastan anlatmak yerine derli toplu birer metin olarak kaleme almanin daha etkili bir yontem olabilecegini dusundum. Ancak bu noktada guncenin kamusallik durumunu yeniden degerlendirmek gerekiyor. Kisisel anilar olarak nitelendirilebilecek kucuk hikayeleri, sanal bir platformda kitlelere acik bir sekilde paylasmanin ne anlami olabilir? Ya da tanisiklik seviyemizin cok az oldugu, hatta hic olmadigi insanlarin da ilgisini cekebilecek bir yorum sayfasi ortaya cikarmayi dusunurken bu tip yazilarla bu amactan uzaklasabilir miyim dersiniz? Belki daha sonra icerikleri ve hitap edebilecekleri insanlarin miktari acisindan yazilari siniflandirmayi deneyebilirim. Yine de bu siniflandirmanin ne olcude bu gunce acisindan ongordugum amaclara ulasmama fayda saglayabilecegi konusunda supheliyim.

Bunca uzunca giristen sonra nihayet bu metnin icerigi olarak baslik konusuna giris yapabilirim. Guzide sehrimiz Binghamton'a gelisimizde yasadigimiz hayal kirikligi, sarsinti ve zorluklarla beraber birdenbire, cok tesadufi sekilde sartlarin nasil degistiginin ilginc oykusunu, kesintiden sonrasini takip edecek, merak eden dostlarla  paylasmayi umuyorum..


Evet, bir cuma aksami Binghamton muhitine gelis yaptik. Havalaninin ardindan alelade bir karayolunda, internet baglantisi oldugumuz bir kahve-corek de satan benzinci/dukkaninin icerisine yerleserek once geceyi gecirebilmek icin bir yer aramaya basladik. Elbette sasirmisligimiz ve cok uluorta kalmis oldugumuz hissiyle bu cabada bile oldukca zorlandik. Dukkanin alisveris kisminda telefon karti da satiliyordu ve ben internette buldugumuz otelleri yer olup olmadigini sormak icin aramak uzere dukkandan cikarak telefon kulubesi aramaya basladim. Oldukca uzun sure bu isle ugrastiktan sonra basarili olamayarak dukkana dondum, ve dukkandaki insanlarin da yardimiyla bir sekilde bir taksi ayarlayip yakinlarda bir otele yerlestik. Otelin bir gecesi bile bir aylik kira icin ongordugumuz maliyetin ucte birine denk geliyordu. Odamiza yerlesir yerlesmez, aldigimiz telefon kartinin yardimiyla internette gordugumuz kira ilanlarini teker teker aramaya basladik. Otuz otuzbes adet daha evvelinden tespit ettigimiz ilani aramakla birlikte, her nasilsa hicbirinden olumlu bir cevap alamadik..

Hazirliksiz bir sekilde yakalandigimiz serin havayla birlikte aksam bastirinca, iki uc misli bir saskinlik icerisine dustuk. Cikip birseyler yemeye karar verdik ama hem oldukca yorulmus, hem de moralman cokmustuk. Ya bir sure yerlesecek bir ev bulamazsak? Otelde o fiyatlarla bir gece bile daha kalmayi gozumuz almiyordu; ancak onumuz de haftasonuydu. Aradigimiz numaralarin bir kismi yanlis cikiyor, bir kismi pazartesi sabah yeniden aramamizi soyleyen emlakcilarin numarasi oluyor, buyuk bir cogunlugu ise numaramizi birakmamizi isteyen otomatik cevaplama makinalarina baglaniyordu. Yine de gece iyice uyuyup dinlenerek sabah yeniden denemeye karar verdik.

Sabah yine hemen hemen hic bir numaradan cevap alamadigimiz halde, gun icinde ne olursa olsun bir ev bularak tutmaya ve yerlesmeye karar vermis bir sekilde otelden cikisimizi yaptiradik. Aslinda sanirim esas olarak hotele ikinci bir gece parasi daha vermek istemiyor, aksam tekrar gelip kalma ihtimalimiz olsa bile, kalmama ihtimalimiz karsisinda parayi elimizde tutmaya calisiyorduk. Bu sartlar altinda gelip de kiraya verilecek olan evi gorebilecegimizi soyleyen bir kiralamaci insani ile bulusmak uzere elde haritalarla tremont caddesinin oldugu muhite yola ciktik.

Burada gordugumuz evi, daha onceden buyuk ve bagimsiz bir ev iken kucuk kucuk apartman dairlerine bolunmus olan, dokuntu ve cok kucuk bir hane olmasina ragmen begendik. Ancak tutabilmemiz icin pazartesi gunu bir basvuru formu doldurmamiz gerektigi ve bunun onaylanmasinin carsambayi bulacak olmasi gercegi o esnada herhangi bir kontrata imza atmamiza engel oldu. Buradan sonra, yeniden, genis kentsel alan icerisinde bir yerden bir yere gitmek icin sabit bir ucret olarak on dolar odedigimiz yeni bir taksi yolcugu yapmaktansa, elimizde adresi olan diger kiralik evleri gormek uzere sehirde yurumeye karar verdik. Omzumuzda bir de kilolarca ceken bir diz ustu bilgisayar asili oldugu halde saatlerce oradan oraya yuruduk. Icini gorme firsati yakaladigimiz bir kac adet kiralik ev ise oyle dokuntu, oyle eski, oyle pistiler ki; anlatarak bir insanin gozunde canlanmasina imkan bile yok..

Aksama dogru artik yorgunluktan telef olmus bir halde, kablosuz internet baglantisindan yararlanip internete dusmus olabilecek ilanlari, ya da yazmis oldugumuz e-postalara gelmis olabilecek cevaplari kontrol etmek uzere bir Wendy's dukkanina oturmaya karar verdik. Iste bu ilk gunlerdeki sikinti, kasvet ve umutsuzluk dolu arayisimizin degistigi mucize mekan da bu Wendy's dukkani oldu :)

Laptopu acip umutsuz arayisimizi surdururken oylesine cokmus bir durumda olmaliyiz ki, etraftaki insanlarin da dikkatini cekmisiz. Elde harita, ne yone gidebilecegimizi, aksami nerede gecirecegimizi, daha ucuza bir hotel bulup bulamayacagimizi; hafta sonu oldugu icin bos oda bulup bulamayacagimizi konusup durduk. Ben sik sik, "ah keske bir cep telefonumuz olsaydi, o zaman kesin ev kiralayanlardan birinden cevap alirdik, hersey daha farkli olurdu" dedigimi hatirliyorum. Nihayet uzunca bir zamani da orada gecirdikten sonra toplanip yola cikarken, arka masada oturan adam "ee gencler, buralardan misiniz bakalim" diye oturdugu yerden lafa girdi. "Ben de once yok, hayir mayir" filan diyip kesmeyi dusundum. Seren tabii ki bir mekanda cok bile durdugu icin coktan disari cikmisti ve ben de disari cikmak istiyordum. Ama, uyum programi esnasinda soyledikleri  "Amerika'da yasayan insanlar yardimseverdirler, ama onlarin size yaklasmasini beklemeyin; size yardim etmelerini istiyorsaniz mutlaka bunu onlardan isteyin" ve "kim olursa olsun, yardim istemekten cekinmeyin" demis olduklarini dusundum. Bir sure bu yasli adamla bakisip kaldik.

Adam sonunda "bir sey mi ariyorsunuz?" diye sormak zorunda hissetti sanirim kendini, belki de konusmaya nasil girecegini bilmedigi, yada nihayetinde rahatsizlik vermek istemedigi icin. Ben de kiralik ev aradigimizi soyledim. Yakinlarda bir iki sokak otede tanidigi birinin ev kiraladigini soyledi. Kadinin numarasini verdi. Ben de telefonumuz olmadigi halde yine de bu numarayi yazdim. Daha sonra adam bize nereden geldigimizi sordu. Ben de Turkiye'den geldigimizi soyleyince Emine'de Kurt'tur dedi. Ben bunu duyduguma pek sevindim elbette, neden oldugunu pek anlayamasam da. Oradan ayrilirken, ilerde, belki bir telefon edindikten sonra bu numarayi aramayi dusunuyordum, ancak adam "ev az ileride, mutlaka bir gorun" diye hevesle israr ediyordu. Disari ciktigimizda Seren o tarafa gitmeyi istemedi, cunku internette hic olmazsa bir miktar daha ucuz gozuken bir otelin adresini bulmustuk ve yer olmasini umut ederek oraya gidip oda kiralamaya karar vermistik. Bahsi gecen ev ise aksi yondeydi. Ustelik kiraya veren insanlar da kiraya verilecek evlere yakin bir sekilde yasamadiklari icin telefonla randevulasamadiktan sonra, evin yakinina giderek bakmanin cok bir anlami olmayacakti. Yine de benim icimde bu konuda farkli bir his uyanmisti. Bu adamin aciktan soylemedigi bir niyeti var gibiydi.

Nihayet o yonde ilerlerken hemen az ilerimizde telefon satan bir dukkana rastladik. Iceri girmemizle bir adet cep telefonu edinmemiz bir oldu [icinde 120 dakika konusma hatti olan, on odemeli bir telefon hattini, bir adet lg marka cep telefonu ile birlikte 30 kusur dolara aldik :) ]. Cok sevinmis, adeta telefonu edindikten sonra talihimizin degisecegi hissiyle heyecanlamistim. Boylece evi gormeye gittik. Ev daha onceden gorduklerimiz gibi tam bir dokuntunun icerisindeydi. Ustune ustluk ana cadde'nin, daha sonradan ogrendigimiz uzere hic gecilmemesi gereken kuzey tarafinda kaliyordu; yani biz evin etrafinda/disinda dururken bizim etrafimizda dolasan tipler oldukca urkutucuydu. Her an bir saldiriya hazir bir sekilde beklerken, Seren ortamdan uzaklasmak istiyordu; buna ragmen ben ev sahibini aradim. Emine hanim kisa bir sure sonra gelecegini soyledi; ancak bekledigimiz sure giderek uzuyor, etrafta dolasan tipler, "ev sahibi gelmez, uzakta o" yollu salvolarla yanasmaya basliyorlardi..

Emine Hanim nihayet buyuk arabasi ve yaninda bir de ufak ama dunyalar guzeli cocuk ile geldi. Daha ilk dakikadan agirligini koyuyor, tam filmlik diye tabir edecegimiz bir insan oldugunu sezdiriyordu. Diyarbakir'dan oldugunu soyledi. Ben de Diyarbakir'i ne kadar cok sevdigimi soyledim. Basta pek inanamadi sanirim. 18 yildir Turkiye'ye donemiyormus. Ben de Diyarbakir'in son on onbes senede, ama ozellikle de son bes alti sene de ne kadar cok degistiginden, cok buyudugunden bahsettim kendisine. Bu sirada evi geziyorduk. Ben tabii ki, "en azindan kafamizi sokariz" diye dusunerek evi begenmis, ayrica ikimizin yani sira bir de ev arkadasi alarak maliyeti dusurebilecegimizi hesaplamaya baslamistim. Ancak Seren'den hic bir olumlu sinyal gelmiyordu. Evden ciktiktan sonra sanirim Emine Hanim'in kani bize biraz kaynamis olacak ki su an nerde kaldigimizi sordu. Biz de durumumuzu anlattik.. Emine Hanim artik bize kol kanat geren anac bir tavira, Seren'in deyimiyle "hanim aga" tavrina tamamen burunmustu..

Hotelde kalmamiza asla razi olmayacagini acikladi. Hoteller cok pahaliymis, neden onlara o kadar para verelimmis. Yazikmis nihayetinde. Sonra kendisinin muhitte bir cok evi oldugunu soyledi. Helen caddesinde bosta duran bir evi oldugunu, kendimize bir yer bulana kadar orada kalabilecegimizi soyledi. Kendisinden kiralamamiza gerek yokmus. Esyalarimizi almak icin neden taksiye para verelimmis ki? Ona da yazikmis. Sehrin oldukca disinda olan hotelimize kadar bizi goturdu.. Bu sirada bize hikayesini biraz daha anlatti. Tahmin edilebilecegi uzere TSK'nin "92 konsepti" olarak anilan genis capli kiyim katliam'indan zor kurtulmus, cok iskenceler gormus ve cok arkadasini, akrabasini kaybetmis. Bu surecin sonunda politik bir multeci olarak Almanya'ya kendisini zor atmis. Burada dort cocugu oldugu kocasindan ayrilarak Binghamton'a gelmis. Zaman icerisinde Binghamton'un kurtlarindan birine donusmus. Bu hikayelerini aktarmakla Emine Hanim'in o renkli, butun bir odayi dolduran karakterini yansitabilmek acisindan o kadar az bir is yapabiliyorum ki! Gercekten dolu dolu yasayan ve konusan, hem de bir o kadar kuvvetli ve coskulu bir kadin.

Uzun lafin kisasi, bizi hotelimizden alarak, bir onceki kiracisindan ayda 3bin $ aldigi devasa buyuklukte ve inanilmaz guzellikte bir villaya goturdu. Yol boyunca cok cesitli konulardan sohbet ettik. Ben de kendisine daha onceden Diyarbakir'da zorunlu goc surecini yasamis olan insanlarla yaptigim calismalardan bahsettim. Dusuncelerimiz acisindan da yakin oldugumuzu gordukce kaynasmamiz daha da artti. Bizi eve yerlestirdikten sonra, Binghamton Universite'sinde Sosyoloji Bolumunde uzun yillardir doktora yapmakta olan bir baska arkadasi, bizimle ilgilenmesi icin gidip bulup, evinden alip getirdi. Azat da cok iyi birine benziyordu ve Emine Hanim islerininin pesine gittikten sonra bizimle oldukca ilgilendi. Cesitli kisimlari yenilenmekte olan evde sicak su bulunmadigi ve icerisinde yasanmadigi icin Azat bizi bizim bolumde doktoraya yeni baslayacak olan, ancak bir kac hafta once gelip yerlesmis olan baska bir ciftin evine goturmeyi teklif etti.


Azat, bu ciftle daha onceden Turkiye'deyken tanisiyormus ve onlara gelip yerlesmelerinde yardim etmis. Gercekten evlerine vardigimizda o saate kadar gordugumuz evlerin hepsinden onlarca kat daha guzel, temiz ve aydinlik bir evinde bu Binghamton denen yorede bulunabildigini sevinc gozyaslari icerisinde idrak ettik. Evde genc ve yeni evli ciftimizin, erkek olan, doktoraya yeni baslayacak olan esinin yaninda eslik etmek uzere gelmis olan Dara vardi. Bir muddet oturup sohbet ettik. Esi, yine bizimle birlikte doktoraya baslayacak olan bir baska arkadasla birlikte aliveris yapmaya gitmisti. Kapi calip da arkadaslar alisveristen donduklerinde her iki tarafi da buyuk bir surpriz bekliyordu. Meger yillar once Odtu Sosyoloji'de ilk lisans ustu derslerimi almaya basladigim esnada taniyip sevdigim Delal adli arkadasim ile ayni bolumde doktoraya basliyormusuz. Her ikimizde cigliklar icerisinde, bu tesadufe inanamayarak sarilip opustuk. :)

O aksam Delal'lerin evinde bir yerlesme partisi var imis. Civardaki, o gune kadar yerlesmelerinde onlara yardim eden, Turkiye'den gelip de daha once Binghamton'da yerlesmis olan insanlarla beraber cok guzel bir yemek yiyerek sohbetler ettik. Gun icerisinde onca yikilmisliga, yanlizliga, umutsuzluga ve kendini boslukta hissetmeye ragmen gunun sonunda kendimizi dostlarin arasinda, sicak bir ortamda bulduk. Butun bir haftasonu boyunca ozellikle Azat bize moral olarak da cok destek verdi. Mutlaka bize uygun ve temiz bir ev bulabilecegimiz konusunda sik sik bizi teskin etti. Sonunda da zaten Pazartesi gunu onun daha onceden bakmis oldugu ve bize gosterdigi bir evi tutup yerlestik.


Ha, butun bu hikayeyle ilgili bir komik anektodu atlamisim. Meger Wendy'sde arkamizda oturan yasli adam Emine Hanim'in kocasiymis. Emine Hanim'in eski kocasi bunca mucadeleye ragmen pesini birakmayinca Emine Hanim da burada yeniden evlenmis ("belki bu sefer anlar diye dusundum." diyordu Emine Hanim "Ama hala umut besliyor adam, ona donecegim diye. O adama beyin transplanti yapsan gene anlamaz hic birsey!"). Adam sanirim Turkce'de biliyormus, ya da bir sekilde Turkce'ye alismis ve bizim konusmalarimizi takip ediyormus buyuk ihtimalle. Biz dukkandan ciktiktan sonra esini aramis. "Burada iki tane genc var, sudan cikmis baliga benziyorlar; gel bunlara yardim et!" demis. Emine Hanim "halbuki o hic oyle sagina soluna da bakmaz. nasil oldu da sizi farketti ki acaba?" diyordu. :)

Velhasil oldukca soguk ve yagisli gecen takip eden iki gun boyunca, bize yardim eden bunca insani bulabilmis olmanin mutluluguyla, ne de olsa insana gene de sinifi sahip cikiyor diye dusundum. Tabii emlak tuccari bir insanin bizim sinifimizla bir alakasi olmayacagi idda edilebilir. Ancak, burada siniftan kasit mucadele icindeki sinf ya, nihayi hesaplasma icerisinde belki bu kadin cikarini mulk sahipligi uzerinden tanimlayacak, amma velakin, insanliga dair, paylasima dair en kucuk bir yonelimini bile kendi sinifimizin varolusunu paylasimcilik uzerinden kurabilmesi gercegi ile iliskilendirmeden gecemiyorum bu yasadiklarimizi da. Elbette insan olarak birbirimize sahip cikarak ve birbirimize yardim ederek, ve birbirimizin ihtiyaclarini karsilamaya calisarak rekabetciligi ve sermayenin sonsuz birikiminde insani degerlerin tukenmesini zorunlu kosan bu sistemi ortadan kaldirabilecegiz..

Yarinlara dogru, mucadele icerisinde, binbir umutla..

3 yorum:

  1. cok guzel bir hikaye olums kaancim, gercekten oyku okur gibi okudum

    güzel bitmesine de pek sevindim tabii kiii

    YanıtlaSil
  2. @kaderkismet: ama ben bilemedim ki kim oldugunu?

    YanıtlaSil
  3. ay kaan'cım ne büyük şans ne büyük rastlantı...tü tü tü tüü:)

    YanıtlaSil